ARAMALARINIZI BURDAN YAPABİLİRSİNİZ

Google
 

HÜRRİYET SON DAKİKA HABERLERİNE BURDAN ULAŞABİLİRSİNİZ

16 Eylül 2009 Çarşamba

AİLE KONUTU ÜZERİNDEKİ TASARRUFUN EŞİN AÇIK RIZASINA DAYANMASI,TAPUYA GÜVEN İLKESİ VE İYİNİYETLİ 3.KİŞİLERİN KORUNMASI

MEDENİ KANUNUN AİLE KONUTU ÜZERİNDEKİ TASARRUFUN EŞİN RIZASINA DAYALI SINIRLANMASINA İLİŞKİN MADDESİ

AİLE KONUTU

MADDE 194.- Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir.

Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.

Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.

TAPUYA GÜVEN İLKESİ

Madde 1023.- Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.

Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 584. Maddesi;

Eşin rızası


Madde 584- Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya âdi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için de eşin rızası gerekmez.
Tasarının bu maddesi bende sınırlı ehliyetliliği çağrıştırdı.
EŞLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI (ÜÇÜNCÜ KİŞİLERLE HUKUKİ İLİŞKİLERİNDE) SINIRLI EHLİYETLİ OLMASI GEREKTİĞİ DÜŞÜNCESİNE KATILIYORUM.

BAŞBAKANLIĞIN BU KONUDA TAPU SİCİL MÜDÜRLÜKLERİNE GÖNDERDİĞİ GENELGE

T.C.
BASBAKANLIK
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜGÜ
Tasarruf Islemleri Dairesi Baskanligi

Sayi : B021TKG0100001-073-1559/ 11.06.2002
Konu :4721 sayili Türk Medeni Kanunu

Genelge No
2002/7
TAPU VE KADASTRO ..... BÖLGE MÜDÜRLÜGÜNE

...........TAPU SICIL MÜDÜRLÜGÜNE
............ KADASTRO MÜDÜRLÜGÜNE


4721 sayili Türk Medeni Kanunu 1/Ocak/2002 tarihinde yürürlüge girmis olup, yapilan düzenlemeyle mülga 743 sayili Türk Kanunu Medenisi'ndeki düzenlemelerde degisiklikler yapilmis ve ilave yeni hükümler de getirilmistir.

I-AILE KONUTU SERHI: ( M.K. m.194 )
1) Malik olmayan esin talebiyle: Evlilik birliginin resmen devam ettigini kanitlayan nüfus kayit örnegi ile bu konutta birlikte yasantilarini sürdürdüklerini kanitlayan muhtarliktan alinmis belgenin ibrazi halinde "Aile konutudur." serhinin islenmesi,

2) Tasinmaz mal maliki olan esin ya da eslerden her ikisinin birlikte talebiyle: Evlilik cüzdani veya nüfus kayit örneginin ibrazi halinde baskaca bir belge aranmaksizin "Aile konutudur." serhinin islenmesi,

3) Aile Konutu,eslerin bütün yasam faaliyetlerini gerçeklestirdigi ve düzenli yerlesim amaciyla kullandiklari mekanlari ifade ettiginden, zaman zaman ya da hafta sonu kullanmak amaciyla edinilen yazlik konut, dag evi gibi konutlar Türk Medeni Kanununun 194 üncü maddesi kapsamina girmediginden, bu yönde gelecek taleplerin karsilanmamasi,

4) 4721 sayili Türk Medeni Kanununda üçüncü sahsa ait tasinmaz mal üzerine "aile konutudur." serhi verilmesine iliskin herhangi bir düzenleme bulunmadigindan, 194 üncü maddenin son fikrasinda yazili olan durum nedeniyle üçüncü sahsa ait tasinmaz mal üzerine serh verilmemesi,

5) Tasinmaz malin üzerinde mevcut "aile konutudur." serhinin terkini:

a) Serh malik olmayan esin talebiyle islenmis ise; yine malik olmayan esin talebiyle,

b) Serh her iki esin birlikte talebiyle islenmis ise; her ikisinin de talebiyle,

c) Eslerin birlikte malik oldugu hisseli tasinmaz mallarda serh eslerden birinin talebiyle islenmis ise; serhi islettiren esin talebiyle,


d) Malik olan esin talebiyle serh verilmis ise malik olmayan esin de talep ya da muvafakatiyla,

Terkin edilmesi, ancak malik olmayan esin ya da eslerin birlikte malik oldugu hisseli tasinmaz mallarda serh talebinde bulunan esin ölümü ya da bu konuda alinmis mahkeme kararinin ibrazi halinde diger esin tek tarafli talebiyle de terkin isleminin karsilanmasi,

6) Aile konutu serhi eslerden herhangi birinin tek tarafli talebiyle islenmis ise diger ese islemin sonucundan duyuruda bulunulmasi,( M.K. m.1019 )

7) Aile konutu serhi islenmesinde; gereken hallerde tasinmaz malin serhi talep edilen tasinmaz mal ile ayni oldugunun kadastro müdürlügünce veya muhtarlikça tespit edilmesi,

8) Mali yönü: Aile konutu serhine yönelik 492 sayili Harçlar Kanununda herhangi bir düzenleme bulunmadigindan talebin harç, Ö.I.V., E.K.P. ve döner sermaye ücreti tahsil edilmeden karsilanmasi,

9) Hukuki sonuç: "Aile konutudur." serhi bulunan tasinmazda eslerin rizasi saglanmadikça tapu kütügü üzerinde tasarrufi taleplerin karsilanmamasi, ( M.K. m.194/1 )

Gerekmektedir.

Genel Müdür

Dr. Necdet POYRAZ

TAPU SİCİL TÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TÜZÜK

Bakanlar Kurulu Tarihi - No:08/11/2004 - 2004/8109

Madde 12 - Aynı Tüzüğün 57 nci maddesine aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir.

"d) Aile konutu şerhi için, konutun aile konutu olduğunu kanıtlayan muhtarlıktan ve varsa apartman yönetiminden alınmış belge ile birlikte vukuatlı nüfus kayıt örneği veya evlilik cüzdanı,"TAPU SİCİLİNE ŞERH VERİLMESİ İÇİN YETERLİ GÖRÜLMÜŞTÜR.

DAVA ÖZETİ

Sivas Aile Mahkemesinde dava açan eş, kocasının kendisinin rızasını almadan aile konutunu satması üzerine, üçüncü kişiler üzerindeki tapu kaydının iptali ve eşi üzerine tesciliyle taşınmaza ”aile konutu” şerhi konulmasını talep etmiştir.
İlk yargılamada davayı kabul eden yerel mahkeme, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin kararı usul yönünden bozması üzerine, “satın alan kişilerin, tapu kaydına göre konutun aile konutu olduğunu ve davacı eşin hilafına satıldığını bilmedikleri, bu kişilerin iyi niyetinin korunması gerektiği” gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Sivas Aile Mahkemesinin, kararın tekrar bozulması üzerine ilk kararında direnmiş olup,
davacı eşin yaptığı temyiz başvurusu üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gelmiştir. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını bozmuştur.
Kurul, Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesinde “aile konutu şerhi”nin düzenlendiğine ve buna göre “eş rızası” şartı arandığına ve şerhin yokluğunda üçüncü kişilerin iyi niyetinin aranmasına gerek olmadığına işaret etmiştir.
“Aile konutu, eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alandır” denilen Hukuk Genel Kurulu kararında, eşlerin, bu kadar önem taşıyan bir mal varlığıyla ilgili tek başlarına hukuki işlem yapmasının, diğer eşin yararlarını zedeleyeceği vurgulanmıştır.
Kararda, “aile konutu şerhi”nin, eşin rızası alınmadan gerçekleştirilen kazandırıcı işlemlerin, üçüncü kişinin iyi niyetine rağmen geçersiz sayılacağına yönelik olduğu belirtilmiştir.

BU KONU İLE İLGİLİ YARGITAY HUKUK DAİRESİNİN VERDİĞİ KARAR

T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1153
K. 2005/4250
T. 3.5.2005
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Aile Konutuna Sahip Olan Eş Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Aile Konutunu Devredemez Veya Aile Konutu Üzerindeki Hakları Sınırlayamayacağı - Davanın Aile Mahkemesinde Görüleceği )
• AİLE KONUTUNA SAHİP OLAN EŞ ( Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Aile Konutunu Devredemez Veya Aile Konutu Üzerindeki Hakları Sınırlayamayacağı - Tapu İptali Ve Tescil Davasının Aile Mahkemesinde Görüleceği )
• EŞİN AÇIK RIZASI ( Aile Konutuna Sahip Olan Eş Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Aile Konutunu Devredemez Veya Aile Konutu Üzerindeki Hakları Sınırlayamayacağı - Tapu İptali Ve Tescil Davasının Aile Mahkemesinde Görüleceği )
• AİLE MAHKEMESİ ( Aile Konutuna Sahip Olan Eş Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Aile Konutunu Devredemez Veya Aile Konutu Üzerindeki Hakları Sınırlayamayacağı - Tapu İptali Ve Tescil Davasında Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Aile Konutuna Sahip Olan Eş Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Aile Konutunu Devredemez Veya Aile Konutu Üzerindeki Hakları Sınırlayamayacağı - Tapu İptali Ve Tescil Davasının Aile Mahkemesinin Görevli Olduğu )
4721/m.194
4787/m.1
ÖZET : Aile konutuna sahip olan eş, Yeni Medeni Kanunun 194. maddesi gereğince diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu gibi davaların çözümü görevi 4787 Sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince Aile Mahkemelerine aittir.

DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 3.7.2003 gününde verilen dilekçe ile tapu iptal tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 20.10.2004 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, evlilik birliği devam ederken davalıya ait birlikte oturdukları aile konutunun devrinin ve davacının tahliyesinin önlenmesi için ihtiyatı tedbir konulması, kötüniyetli olarak devredilen taşınmazın tapusunun iptali ile davalı Yaşar Dönder adına tescili istemine ilişkindir.

Dava 2.7.2003 tarihinde açılmıştır. Aile konutuna sahip olan eş, Yeni Medeni Kanunun 194. maddesi gereğince diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu gibi davaların çözümü görevi 4787 Sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince Aile Mahkemelerine aittir. Re’sen gözetilmesi gereken görev hususu dikkate alınmadan mahkemenin görevli olup olmadığını belirlemeden işin esasına girerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 3.5.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

AŞAĞIDAKİ BENZER KARAR BİZİM İNCELEDİĞİMİZ KARARLA FARKI ;OLAYIMIZ DA KARŞI OY VEREN ÜYENİN KARARI YÖNÜNDE DAVAYA HUSUMETİN SATIŞI GERÇEKLEŞTİREN EŞİN DE KATILMASI VE DELİLLERİN TOPLANMASINA YARDIMCI OLMASI YÖNÜNDEDİR.

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/1124
K. 2004/4388
T. 6.4.2004

• AİLE KONUTU ( Aile Konutu Olan Taşınmazı Satış Yoluyla Devreden Eşinin Yapmış Olduğu Bu Hukuki İşlemin Geçersizliğinin ve Taşınmazın Davalılar Üzerindeki Tapu Kaydının İptalinin İstenmesi )

• TAPU KAYDI ( Aile Konutu Olan Taşınmazı Satış Yoluyla Devreden Eşinin Yapmış Olduğu Bu Hukuki İşlemin Geçersizliğinin ve Taşınmazın Davalılar Üzerindeki Tapu Kaydının İptalinin İstenmesi )


• HUSUMET ( Somut Olayda Satışı Gerçekleştiren Davacının Eşinine de Davanın Yöneltilmesi ve Toplanacak Delillere Göre Sonuca Gidilmesinin Gerekmesi )

• ŞERH ( Davacının Dava Konusu Taşınmaza İlişkin Aile Konutu Şerhi Konulmasını Talep Etmesi )

4721/m.194

ÖZET : Somut olayda; Davacı eş, aile konutu olduğunu ileri sürdüğü taşınmazın eşi tarafından davalılara satış yoluyla devredildiği Türk Medeni Kanununun 194. maddesine göre satış için rızasının alınmadığı gibi satışı gerçekleştiren eşinin akli melekelerine yeterince sahip olmaması nedeniyle dava konusu taşınmazın davalılar üzerinde bulunan tapu kaydının iptali ile tekrar eski maliki olan dava dışı eşi adına tapuya tesciline ve bu taşınmazın aile konutu olduğuna ilişkin şerh konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Bu durumda mahkemece davanın satışı gerçekleştiren davacının eşi Yüksel 'e yöneltilip onun da göstereceği deliller toplanıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün temyiz eden davalıladan Harun vekili ve karşı taraf Türkan geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı eş, aile konutu olduğunu ileri sürdüğü taşınmazın eşi tarafından davalılara satış yoluyla devredildiği Türk Medeni Kanununun 194. maddesine göre satış için rızasının alınmadığı gibi satışı gerçekleştiren eşinin akli melekelerine yeterince sahip olmaması nedeniyle dava konusu taşınmazın davalılar üzerinde bulunan tapu kaydının iptali ile tekrar eski maliki olan dava dışı eşi adına tapuya tesciline ve bu taşınmazın aile konutu olduğuna ilişkin şerh konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Bu durumda mahkemece davanın satışı gerçekleştiren davacının eşi Yüksel 'e yöneltilip onun da göstereceği deliller toplanıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Eksik hasımla karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 375.000.000 lira vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.

---------------------------------------------------------------------------------
Karar Kazancı Bilişim Teknolojileri İçtihat Bilgi Bankasından alınmıştır.
www.kazanci.com.tr
--------------------------------------------------------------------------------

AİLE KONUTUNUN DEVRİNİN EŞİN AÇIK RIZASINA DAYALI OLARAK SINIRLANDIRILMASI HAKKINDA

GENEL DEĞERLENDİRME

1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile Türk Hukukuna giren Aile Konutu kavramı, önemli yenilikler getirilmiştir. Aile konutu ile ilgili olarak Türk Medeni Kanunu’nda altı önemli madde yer almaktadır. Bunlar, 194, 197, 240, 254, 255, 279, 652. maddelerdir. Bu maddeler arasında aile konutuna ilişkin en temel düzenleme 194. maddede yer almakta olup, Aile Hukuku kitabının evlenmenin genel hükümlerine ilişkin 3. bölümünde, “Aile Konutu” kenar başlığı altında düzenlenmiştir.

TMK. m. 194 hükmü şu şekildedir: “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini talep edebilir.

Aile konutu olarak özgülenen konutun maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.

Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş, diğeri ile müteselsilen sorumlu olur”.

Aile konutu kurumunun Medeni Kanun’a girmesi ile birlikte doktrinde hukuki tartışmaların ve eleştirilerin de önü açılmıştır. Düzenlemenin eşlerin ve dolayısıyla ailenin korunması açısından yeterli olup olmadığı, birden fazla aile konutunun olup olamayacağı ve TMK. Md. 194’de yer alan sınırlamanın hukuki niteliği, doktrinde tartışılan konulara örnek olarak gösterilebilir. Bu konuda tartışılan konuların en önemlisi md 194 ün AİLE KONUTU üzerindeki tasarrufların eşin rızasına dayalı sınırlandırılmasıdır.Ben bu konuda Kanunda tanımlanmaya Aile Konutu kavramı, düzenlemenin genel amacı,ve Aile konutunun özelliklerinden bahsedeceğim.

Aile Konutunun Tanımı

Medeni Kanunumuzda AİLE KONUTU kavramının tanımına yer verilmemiştir.

Doktrininde aile konutu şu şekilde tanımlanmaktadır: “Eşlerin beraberce seçmiş oldukları ve varsa çocukları ile birlikte eylemli olarak içinde yaşadıkları ortak konut”,”eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günlerini içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alan”,” sürekli barınma ihtiyacını karşılayan ve ailenin merkezi olan konut”, “eşlerin evlilik birliğinin devamı sırasında ortak yaşamı sürdürmenin gerekli kıldığı, bir yerde ortak yaşama ihtiyacının giderilmesinde kullanmak üzere, sürekli olarak seçtikleri, kısaca aile yaşamının merkezi haline getirdikleri, konut olarak kullanmaya elverişli taşınır veya taşınmaz yer; aile içinde eşlerin yaşam merkezi olup, kaybedildiğinde aile birliğini maddi ve manevi yönden sarsacak olan, ailenin ve diğer eşin barınma hakkını kaybedeceği konutlar” olarak tanımlanmaktadır.

Düzenlemenin genel amacı, malik olmayan eşin ve çocukları korumaktır.

Evlilik birliğinin sorunlarla karşılaştığı zamanlarda, aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin, bu hakkına dayanarak yapacağı kötüniyetli işlemlere karşı, aile konutu üzerinde hak sahibi olmayan eşi ve çocukları korumaktır. Getirilen bu koruma, aile konutu üzerinde ayni veya şahsi hak sahibi olan eşin aktif hareketlerine karşıdır. Örneğin malik olan eşin aile konutunu satması, üzerindeki ayni hakkı sınırlaması veya başkasının kullanımı amacıyla kiraya vermesi gibi. Özellikle kocanın aile konutu üzerinde tasarruf etmesiyle, bir ev kadını ve anne olarak kadının ve son tahlilde evlilik birliğinin uğrayabileceği zararlar ve yıpranmaları önleyebilmek için kanun koyucu aile konutuna ilişkin özel bir koruma hükmünü kabul etmiş bulunmaktadır.Medeni kanunumuzun 194.madde gerekçesi de bu yöndedir.(ALPER GÜMÜŞ) “Aile konutu, eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alandır”. Bu nedenle bu denli önemli bir malvarlığıyla ilgili olarak eşlerin tek başlarına hukuki işlemleri yapması, diğer eşin önemli yararlarını etkileyebilir. Bunun sonucu olarak madde, konutla ilgili kira sözleşmesinin feshini, bu konutun başkalarına devrini ya da konut üzerindeki hakları ve buna benzer diğer hukuki işlemlerle tamamen ya da kısmen sınırlanmasını diğer eşin rızasına bağlamıştır”. Sonuç olarak TMK., evlilik birliği ve çocukların varlığını ve dolayısıyla kamusal menfaati korumayı amaçlayan bir hükümdür.

Aile Konutunun Özellikleri

Aile konutu tek bir konut olmalıdır.Ama doktrinde, mesleki faaliyet nedeniye başka bir yerde sıksık ikamet edinilen bir yer ya da hastalık nedeniyle zorunlu başka bir yerde edinilen konut da Aile konutu sayılır.(Hülya hoca İCRA İFLAS HUKUKU dersinde anlatmıştı ). Ancak doktrinde ağırlıklı olarak temsil edilen görüşe göre,böyle bir durumda yalnız bir konutun aile konutu olarak kabul edilmesi gerekir. Fakat istisnai durumlarda, örneğin eğitim ve sağlık gibi, birden fazla konutun aile konutu sayılabilmesinin kabul edilmesi, özellikle malik eş açısından asla kabul edilemeyecek sonuçlara yol açabilecektir.Aynı zamanda iyiniyetli 3.kişilerin hak kazanımı konusunda da problem olacaktır. Örneğin, eşlerin bizzat yaşamlarını devam ettirdikleri eve ilave olarak, eğitim nedeniyle başka bir şehirde bulunan çocuklarının oturduğu ev ve aile fertlerinden birinin tedavisi için zaman zaman kullanılan ev de aile konutu sayılabilecek ve bu istisnai durumlar hiç bitmeyecektir. Ama düzenlemenin amacı, malik olmayan eşin ve çocukların korunması, onların rahatça barınmalarının sağlanmasıdır. Kanunun amacı, malik olan eşin tasarruf yetkilerinin bütünüyle sınırlandırılması değildir. Aile konutunda teklik ilkesinin kabul edilmemesi durumunda, konut sayısının sınırlandırılmasında zorluklar ortaya çıkabilecek, üçüncü veya dördüncü konutların da aile konutu sayılmaları mümkün olabilecektir.

Ailenin sahip olduğu iki konuttan hangisinin aile konutu olduğu hususunda belirsizliğin söz konusu olduğu durumlarda, aile konutunun belirlenmesi için, eşlerin sosyal faaliyetlerinin yoğunlaştığı yer, eşlerin ikametgâhı, çocukların eğitim gördükleri yer vb. gibi kriterler esas alınmalıdır.

Yazlık, yayla evi, dağ evi gibi, ikinci nitelikli konutlar aile konutu sayılmazlar. Buna karşılık, bir yer hem mesleki amaçla, hem de konut olarak kullanılıyorsa, aile konutu sayılmalıdır.

Bir yerin aile konutu sayılabilmesi için mutlaka tapuda bağımsız bölüm olarak da görünmesi gerekli değildir. Örneğin, tapuda arsa olarak gözüken, ancak üzerinde konut bulunan taşınmazların da aile konutu olarak kabul edilmeleri gereklidir.Bu konu ile ilgili Yargıtay kararları da vardır.

(Y.2. HD. E.2005/4553, K. 2005/7237.)

Yapılan keşifte, taşınmaz tapu sicilinde "arsa" olarak kayıtlı olmakla birlikte zemininde dubleks bir konutun mevcut olduğu, bu evde davacı ve çocuklarının kaldığı, taraflar birlikte yaşarlarken bu evde oturuyor oldukları, davalının üç yıldır ayrı yaşadığı, konutun aile konutu olduğu belirlenmiştir. Taşınmazın üzerinde eylemli olarak binanın mevcut olduğu belirlendiğine ve bu binanın aile konutu olarak kullanıldığı tespit edildiğine göre, tapuda cinsinin "arsa" olarak gösterilmiş olması, Türk Medeni Kanununun 194/3. maddesi anlamında aile konutu şerhi verilmesine engel değildir. Bu bakımdan istek çerçevesinde karar verilmesi gerekirken isteğin aşılması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”

Sadece evlilik birliği içinde yaşayan kimselerin konut olarak kullandıkları yerlerin aile konutu olarak kabul edilmesi mümkündür. Evlilik dışı birlikteliğin birlikte sürdürüldüğü mekânların aile konutu olarak kabul edilmeleri mümkün değildir.

Bir yerin aile konutu sayılabilmesi için konutun geçerli bir ayni veya şahsi hakka dayalı olarak kullanılması şarttır. Şahsi hakka dayalı olarak, örneğin kira sözleşmesine dayalı olarak kullanılan konutların aile konutu niteliğini kazanması için, sözleşmeye taraf olmayan eşin, evin bu niteliğini kiraya verene bildirmesi gerekmemektedir. Bildirim, eşin müteselsil sorumluluğu açısından önem arzetmektedir.Bu konu diğer eşinden de kira alacağından sorumlu olmasına yol açabilir.

Aile konutunun kiralanmış olması durumunda, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez. Doğaldır ki, bu hüküm eşlerden her ikisinin taraf olduğu veya MK. m. 194/4’e göre, taraf olduğu kira sözleşmelerinde değil, sadece birinin taraf olduğu kira sözleşmelerinde geçerlidir. Örneğin, koca kira sözleşmesini kendisi yapmış olsa da, eşiyle birlikte oturdukları konutla ilgili kira sözleşmesini tek başına feshedemeyecektir. Buradaki fesih kavramını, yazılı tahliye taahhüdünü de kapsayacak şekilde anlamak gerekir.Fakat uygulamada hukuk mahkemelerinde ispat yükümlülüğü taraflara ait olduğu için yazılı tahliye taahhüdünün sadece eşlerden biri tarafından verilmiş olmasında itiraz göz ardı edilmektedir.Kişiler kendilerini mahkeme de avukatsız savunmak durumunda kaldıklarında oturdukları evin aleni olarak Aile konutu olduğunu öne sürmek durumunda aksi takdirde hakim re’sen konutun aile konutu olduğunu göz önünde bulunduramamaktadır.

Burada dikkat edilmesi gereken şudur. MK. m. 194/4’de sözleşmenin tarafı olmayan eşin, tek taraflı bildirimi ile sözleşmenin tarafı haline gelmesi ile, 194/1’de düzenlenen diğer eşin rızası olmadan sözleşmenin, sözleşmeye taraf olan eş tarafından feshedilmemesini birbiri ile ayırt etmek gerekir. Yani, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana herhangi bir bildirimde bulunmasa bile, eşi tarafından kira sözleşmesinin feshi kendi rızasına bağlı olacak, aksi takdirde, fesih beyanı geçersiz olacak ve kiralayan tahliye talep edemeyecektir. 194/4’te ise, buna ilave olarak, sözleşmeye taraf olan eşin müteselsil sorumluluğu söz konusudur. Bildirimin bir diğer neticesi olarak, kiralayan sözleşmeyi feshederken, sözleşmeye taraf olan eşe de fesih bildirimini yapma zorundadır. Fakat uygulamada hukuk mahkemelerinde ispat yükümlülüğü taraflara ait olduğu için yazılı tahliye taahhüdünün sadece eşlerden biri tarafından verilmiş olmasında itiraz göz ardı edilmektedir.Kişiler kendilerini mahkeme de avukatsız savunmak durumunda kaldıklarında oturdukları evin aleni olarak Aile konutu olduğunu öne sürmek durumunda aksi takdirde hakim re’sen konutun aile konutu olduğunu göz önünde bulunduramamaktadır.

Farklı bir bakış açısından bakacak olursak medeni kanunumuzun getirdiği yeniliklerden biri de eşlerin oturdukları AİLE KONUTUNU BİRLİKTE SEÇECEK OLMALARIDIR.

Türkiye'nin de taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nde, kadının oturacağı evi, (yani, yasal yerleşim yerini) seçme konusunda erkekle eşit hakları sahip olduğu kabul edilmiştir. YTMK'da "Ailenin reisi erkektir" hükmü kaldırılmıştır; artık kadın ve erkek oturacakları evi birlikte seçeceklerdir. Hangi semtte, hangi kalitede evde oturacaklarına birlikte karar verecekler.

Doktrinde bir kooperatifte, bağımsız bölümler tamamlanıp üyelerin mülkiyetine geçirilmediği, mülkiyetin kooperatife ait olduğu sürece MK. 194 hükmü uygulama alanı bulmayacağı ifade edilmesine rağmen, bana göre, (arsadaki durum kıyasen bu konuda da geçerli olabilir.)her ne kadar ayni bir hak bulunmasa ve şerh verme olanağı olmasa bile, kooperatif içinde bulunan ve aile konutu olarak kullanılan bir yeri MK. m. 194 anlamında aile konutu saymak ve diğer eşin bu konut üzerinde ailenin istifadesini sınırlayan işlemlerini, en azından kira sözleşmesinde olduğu gibi, diğer eşin rızasına bağlı tutmak, kanunun amacına ve ailenin korunması düşüncesine daha uygun olur.

Bir yerin aile konutu olarak belirlenmesinde eşler arasındaki mal rejimi rol oynamamaktadır. Evlenmenin genel hükümlerine dahil bir hüküm olarak MK. m. 194, eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun, bir konutun eşlerin ortak iradesi ile aile konutu olarak özgülenmesinden başlayarak, evliliği sona erdiren kararın, örneğin boşanma kararının, kesinleşmesine kadar uygulama alanı bulur. Yani eşler arasındaki boşanma davası devam ettiği sürede dahi, aile konutu üzerindeki sınırlama devam eder. Eşler anlaşmak sureti ile bir konutun aile konutu olma özelliğini sona erdirebilirler.Birnevi mal rejimi sözleşmeleri aile konutuna etki etmez.Önceden yapılmış olan anlaşmalar aile konutunun bu özelliğni kaldırmaz(AHMET KILIÇOĞLU s.6)

Aile Konutunun Tapuya şerh verilmesi

Aile konutu olarak özgülenen taşınmazın maliki olan ve maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili olarak aile konutu şerhi verilmesini talep edebilir. Bu şerhin nasıl verileceği, T.C. Başbakanlık Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce çıkarılan 1.6.2002 tarih ve 2002/7 no’lu genelge ile ayrıntılı olarak belirtilmiştir.(YUKARDA GENELGEYİ YAZDIM)

Buna göre, tapu kütüğüne aile konutu şerhi, malik olmayan eşin talebi ile verilebilir. Evlilik birliğinin resmen devam ettiğini kanıtlayan nüfus kayıt örneği ile konutta birlikte yaşadıklarını kanıtlayan, muhtardan alınmış belge ile bu şerh verilebilir.

Taşınmaz maliki olan eşin veya eşlerden her ikisinin talebi ile verilebilir. Bunun için, evlilik cüzdanı ve nüfus kayıt örneğinin ibrazı halinde başkaca belge aranmaz.

Aile konutu şerhinin terkini ise, şerh, malik olmayan eşin talebi ile işlenmiş ise, yine malik olmayan eşin talebi ile şerh, her iki eşin birlikte talebi ile işlenmiş ise, her ikisinin talebi ile; eşlerin birlikte malik olduğu hisseli taşınmaz mallarda şerh, eşlerden birinin talebi ile işlenmiş ise, şerhi işlettiren eşin talebi ile; şerh, malik olan eşin talebi ile işlenmiş ise, malik olmayan eşin de talebi yahut muvafakatı ile terkin edilebilir.

Aile Konutu Şerhinin Mülkiyet Hakkına Etkisi

Aile konutu niteliği taşıyan konutun mülkiyeti eşlerden birine ait olsa bile, bu eş, diğer eşin rızası olmadıkça, aile konutunu başkasına devredemez, yani, satamaz, bağışlayamaz veya trampa edemez. Bu zaten sürekli bahsettiğimiz md 194 hükmü gereğidir. Aynı şekilde aile konut üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan eş, intifa, sükna veya rehin gibi sınırlı ayni hakları da diğerinin rızası olmadıkça tek başına kuramaz. Çünkü, bu haklar ya kurulduğu andan itibaren ya da daha sonra ailenin konuttan yararlanmasını tamamen veya kısmen engelleyebilecektir. Bu durum konut üzerindeki hakların sınırlanması manasına geleceğinden Medeni Kanunun 194. maddesi kapsamına girmektedir.

Aile konutu paylı veya elbirliği mülkiyeti konusu da olabilir. Eğer konut, eşlerin veya üçüncü kişilerle birlikte eşlerden birinin paylı mülkiyetinde ise, eşlerden biri diğerinin rızası olmadıkça payı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ayrıca eşlerin paylı mülkiyete sahip olduğu hallerde pay satım yoluyla devredilirse, diğer eşin Medeni Kanunun 132. maddesinden doğan yasal önalım hakkını (şuf’a) kullanması da mümkündür.Yani satışta malik olmayan eşten izin alındığı gibi md 132 gereği yasal önalım hakkı da malik olmayan eşe verilmiştir.

Eşlerin paylı mülkiyetindeki aile konutu bakımından, eşler arasındaki edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu hallerde, Medeni Kanunun 223. maddesinden yararlanmak da mümkündür. Bu hükme göre, aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri, diğerinin rızası olmadan, paylı mülkiyet konusu maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamaz (TMK. m. 223/2). Ancak, Medeni Kanunun 194. maddesi, emredici nitelikte olduğu halde bu hüküm tamamlayıcı niteliktedir, yani aksini öngören anlaşmalar yapılabilir. Buna ilaveten, Türk Medeni Kanunun 194. maddesi, eşler arasında hangi mal rejimi geçerli olursa olsun uygulanacak bir hüküm iken, TMK. m. 223, sadece edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu hallerde uygulanabilir. Bu sebeplerle, TMK. m. 194’nin sağladığı koruma daha sağlamdır.

Eğer aile konutu üzerinde eşlerin elbirliği mülkiyeti varsa, TMK.m. 702. maddesi gereği, eşler, kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, tasarruf işlemleri için oybirliği ile karar vermelidir. Bu yüzden Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin uygulanmasına çoğunlukla gerek kalmaz.( Şükran ŞIPKA,Medeni kanunda AİLE konutu ile ilgili işlemlerde diğer eşin rızası s.105) Ama eşlerden biri üçüncü kişilerle elbirliği mülkiyetine sahipse, aile konutunun kaybı sonucunu doğuracak paylaşım sözleşmeleri ortaklığın giderilmesi veya tasfiyesi taleplerinin diğer eşin rızası ile yapılması gerekir(ŞIPKA s.126)

MK. m. 194’deki Sınırlamanın Hukuki Niteliği.

Medeni Kanununun 194. maddesi yer alan sınırlamanın hukuki niteliği Türk doktrininde bu güne kadar fazla tartışılmasa bile, mevcut tartışmalar ışığında, ileri sürülen görüşleri dört başlık altında toplamak mümkündür: Bunlar, fiil ehliyeti sınırlaması, katılma hakkı, kanundan doğan bir sınırlama ve tasarruf yetkisi sınırlaması görüşleridir.

FİİL EHLİYETİNİN SINIRLANMASI(İNCELEDİĞİMİZ KARARDA MEVCUTTUR)

Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi, hemen Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesinden sonra düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi, her ne kadar evlilik birliği devam ederken, eşlerin fiil ehliyetinin varlığını kabul etmişse de, bunun “kanunda aksine hüküm bulunmadıkça” mümkün olduğunu öngörmüştür.İncelediğmiz hukuk genel kurulu kararında da bu yönde karşı oy kullanılmış olup fiil ehliyetinin sınırlanması da bu konuda önemli bir yer teşkil etmektedir. Fiil ehliyeti sınırlamasının amacı, kişiyi düşünmeden yapacağı işlemlerde korumaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi, aileyi bütün olarak korumayı hedeflediğinden, hak sahibi olan eşi de korumaktadır. Diğer eşin açıklayacağı rıza, aile konutu ile ilgili bir hakkın kurulmasına, sınırlanmasına ve son verilmesine ilişkin olabilir. Kanun koyucu burada üçüncü şahsın iyiniyetini korumamıştır.(BİLGE ÖZTAN-AİLE HUKUKU)

Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesindeki sınırlamanın fiil ehliyeti sınırlaması olduğu görüşüne katılmayanların eleştirileri ise şu noktalarda toplanmaktadır: İlk olarak, fiil ehliyeti sınırlaması, korunması amaçlanan kişi lehine getirilen bir düzenlemedir ve Kanunun açık düzenlemelerinden doğmaktadır. Fiil ehliyeti sınırlamaları, Medeni Kanun’un fiil ehliyetine ilişkin aradığı koşullardan birinin o kişide bulunmaması nedenine dayanır. Bunlar da ayırtım gücü, erginlik ve kısıtlı olmamadır.Kişiye yasal danışman atanması olarak tanımlayanlar da vardır. (OĞUZMAN) Bunun dışında Medeni Kanun’da m. 429 gereği, yasal danışman kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber, korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin kişiye, kanunda belirtilen işlerde görüşü alınmak üzere atanabilir. Oysa burada, malik olmayan eşin, diğer eşin işlemlerine karşı korunması, dolayısıyla ailenin korunması hedeflenmiştir.(ŞÜKRAN ŞIPKA S.46)

Doktrininde ŞIPKA tarafından temsil edilen bu görüşe göre, TMK. m. 194’de öngörülen sınırlama, niteliği itibariyle bir “katılma hakkı”dır. Bu görüşe göre, “evlilik birliği, kendisine özgü bir ortaklık olarak kabul edildiğinde, bu ortaklığın kanundan doğan kuralları vardır. Eşler evlilik ile birlikte bu ortaklığa girmekle, bu kuralları da kabul etmiş sayılırlar. En azından kanunun düzenlediği emredici hükümlere uymak zorundadırlar. Eşlerin bu kurallar gereğince bazı hukuki işlemleri tek başına yapamaması da bu ortaklıkta eşlere tanınan katılma hakkının bir görünümüdür.Eşya hukukunun temel ilkeleri kapsamında, paylı veya elbirliği mülkiyetinde ortak olan kişiler, bu malvarlığının tümü üzerinde, tek başına tasarruf edemiyorlarsa, aile konutunun kaybedilme tehlikesine yönelik belirli tasarruflarda da (kanunun tanıdığı katılım hakkı ya da birlikte hak sahipliği nedeniyle) tek başına hareket edemeyecektir. Buna göre, nasıl ki, paylı ya da elbirliği mülkiyetinin paydaş ya da ortakları, kanundan doğan bu kurallar nedeniyle, “sınırlı ehliyetsiz ya da sınırlı ehliyetli” sayılmıyorlarsa, aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin katılımı olmadan hukuki işlem yapamamasında da aynı şey kabul edilmelidir. Örneğin bir hukuki işlemin tamamlanmasının bir makamın onayına bağlı olması halinde bu işlemi yapanların fiil ehliyetinin sınırlandığı söylenemez” Bu görüşe göre, rıza alınmayan durumlarda, eşin rızasını sonradan vererek işlemi geçerli hale getirmesi mümkündür. Bu nedenle, söz konusu işlemin, yapıldığı andan onay verilinceye kadar geçen süre içinde askıda hükümsüzlük söz konusudur.

ŞIPKA’nın da belirttiği gibi, bu görüşe getirilen en büyük eleştiri, katılma hakkı görüşünün kabul edilmesi durumunda diğer eşin rızasının, hak sahibi eşin işlem özgürlüğünü kısıtladığı ve bu rıza’nın sınırlı ehliyetsizin yasal temsilcisinin rızasına benzer bir hukuki etki doğurduğudur.

MK YA GÖRE;

Aile konutunun kurulması ile birlikte, aile konutunun maliki olan eş açısından kanundan doğan bir kısıtlama öngörülmektedir.(OĞUZMAN-EŞYA HUKUKU) Aile konutunun maliki olan eş, malik olmayan eşin açık rızası olmadan bu taşınmazı devredemez veya bu taşınmaz üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu kısıtlama, aile konutu hususunda tapuya şerh verilsin verilmesin mevcuttur ve kanundan doğar. Böylece malik olan eşin, aile konutu hakkında yapacağı mülkiyetin devri ve sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin tasarruf işlemleri, diğer eşin açık rızası alınmamış ise geçersizdir. Bu şekilde rıza olmadan yapılacak tescil ise yolsuz tescildir. Bu yolsuz tescile dayanarak iyiniyetli üçüncü kişilerin ayni hak kazanmaları mümkündür (MK. m. 1023) Bu ihtimali de bertaraf etmek için, o taşınmazın aile konutu olarak özgülendiği tapuya şerh vermek gerekir. Malik olmayan eşin talebi üzerine bu hususta verilecek şerh kurucu değil açıklayıcıdır , çünkü, malik eşin tasarruf yetkisi kısıtlaması kanundan doğmaktadır. Bu şerh, malik olmayan eşin rızası alınmadan yapılan yolsuz tescile dayanarak hak kazanmak isteyen üçüncü kişilerin iyiniyetini ortadan kaldırarak MK. m. 1023’ten yararlanmalarını önler.

AHMET KILIÇOĞLU bunu tasarruf yetkisinin sınırlanması olduğunu savunmaktadır.Bu nedenle aile konutu üzerinde hak sahibi eşin, üçüncü bir kişi ile yapacağı ve eşe aile konutu üzerinde sınırlama getirme borcu doğuran işlemler (borçlandırıcı işlemler) geçerli olacak, ancak bu borcun ifasına yönelik olarak yapılacak tasarruf işlemleri bütün geçerlilik şartlarını taşısa bile, tasarruf yetkisi eksikliği nedeniyle geçersiz olacaktır.

Bu sınırlamanın bir tasarruf yetkisi sınırlaması olarak kabul edilmesinin en önemli ve diğer görüşlerden ayırt edici sonucu şu şekilde ortaya çıkar: Tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmayan bir konutu satın alan kimseye karşı, kural olarak sonradan burasının aile konutu olduğu yönünde bir iddia ileri sürülmesi mümkün değildir.Daha öncesinde söylediklerimiz tasarruf işlemi gerçekleşmiş olsa bile taşınmaz üzerinde malik olmayan eş hak iddia edebiliyorken burada asıl söylenmek istenen zaten malik olan eşin tasarruf yetkisinin kısıtlı olmasından ötürü yaptığı işlem yolsuz tescil sonucunu doğuracaktır.

KILIÇOĞLU, bu görüşü şu şekilde anlatıyor: “TMK. m. 1023 gereğince tapu kaydına güvenerek bir ayni hakkın kazanılmasında iyiniyetin korunacağı tartışmaya yer vermeyecek biçimde ifade edilmektedir. Türk Yasa Koyucusunun amacı, 194. maddenin 3. fıkrası ile TMK. m. 194 f. I hükmüne dahil olan işlemlerde tapuya güven ilkesine bir istisna getirmek değildir. Eğer böyle olsaydı 3. fıkra hükmüne gerek görülmezdi. Bu fıkra hükmü getirilmek sureti ile tapuya güven ilkesinin 194 maddedeki işlemler için aynen devam ettiği kabul edilmiştir. Zira 3. fıkra hükmü, tapuda konutla ilgili gerekli şerhin verilmesi olanağını getirmekle, bu şerhin verilmediği hallerde aile konutu üzerinde tapu kaydına iyiniyetle güvenerek ayni hak kazanan kişinin iyiniyetinin korunacağını öngörmüştür. Madde, tehlikeyi öngördüğü için, tapuya şerh olanağı getirmiştir. Diğer eş, üçüncü kişilerin ayni hak kazanmasını önlemek istiyorsa, bu şerhi verdirmek zorundadır. Ancak, üçüncü kişinin iyiniyeti sadece tapu kayıtlarına göre tayin edilmez. Üçüncü kişi tapu kayıtları dışında, hukuksal işlem konusu konutun aile konutu olduğunu bilebilir ya da bilmesi gerekebilir.

Örneğin, Koca, konutu ipotek göstererek bir kredi almak istediğinde, krediyi verecek olan banka, tapu kayıtlarından bunun aile konutu olduğunu öğrenmemişse, diğer eşin rızasını aramadan bu konut üzerinde ipotek kurabilir ve yapılan hukuksal işlem geçerlidir. Ancak tapuda konutun aile konutu olduğuna dair şerhin verilmemesine rağmen, üçüncü kişi, üzerinde ayni hak kazanacağı konutun aile konutu olduğunu ve diğer eşin bu ayni hakkın kurulmasına karşı çıktığını biliyorsa, iyiniyet korunmayacaktır.

Örneğin, kocası A’nın yakın bir tarihte tek varlıkları olan aile konutunu ipotek vererek yüksek faizle X bankasından bir kredi çekeceği duyumunu alan B, bankaya “A’nın alacağı krediye karşılık göstereceği ipoteğin aile konutu olduğunu, buna rızası bulunmadığını” bir ihtar çekerek ya da resmi kayıtlara giren bir mektup göndererek bildirmiş ve belgeleriyle bu konutun aile konutu olduğunu kanıtlamışsa banka, iyiniyet iddiasında bulunarak A’ya verdiği kredide aile konutu üzerinde aldığı ipoteğin geçerli olduğunu savunamayacaktır”BU YÜZDEN SON ZAMANLARDA KİMLİĞİNDE EVLİ YAZANLARIN EŞLERİN DE İMZASI ALINIR.

YARGITAY GÖRÜŞÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ

TMK. m. 194’deki sınırlandırmanın niteliği hususunda, sınırlı birkaç kararla Yargıtay’ın görüşünü tespit etmek ZOR. Yargıtay, üzerinde aile konutu şerhi bulunmayan konutun malik eş tarafından üçüncü kimselere satılması dolayısıyla vermiş olduğu bir kararda, “diğer eşin katılımından” bahsetmek suretiyle, katılma hakkı görüşünü; devamında ise, “davalıların bu yerin aile konutu olduğunu ve satıcının rızasının bulunmadığını bildiklerinden” KILIÇOĞLU’nun ifade ettiği gibi, tasarruf yetkisi sınırlaması olduğu görüşünü ifade etmektedir.TAM BU NOKTADADIR Kİ BİZİM İNCELEDİĞİMİZ HUKUK GENEL KURULU KARARI BUNA ÖRNEKTİR

GENEL ÇIKARIM

TMK. m. 194’de yer alan sınırlama bir tasarruf yetkisi sınırlamasıdır. Bu sınırlamanın üçüncü kimselere karşı hüküm ifade etmesi için tapu siciline şerh verilmesi gereklidir. Bize göre, tapu siciline şerh verilmeyen aile konutlarının üçüncü kimselere satılmasından veya sınırlı ayni hak tesis edilmesinden sonra, kural olarak bu kimselere karşı hiç bir şekilde hak iddia edilmesi mümkün olmamalıdır. Tapu siciline güven ilkesi bu sonucu gerektirmektedir. Ancak istisnai olarak, konutu satın alan veya üzerinde sınırlı bir ayni hak tesis eden kimsenin gerçek durumu, yani burasının aile konutu olarak kullanıldığını bilmesi, bu kimsenin iyiniyetini bertaraf edeceğinden, bu kimsenin ayni hak kazanmasına engel olacaktır.

Şerh verilmeden aynı etkinin sağlanabileceğinin ileri sürülmesi ve şerhin sadece, yolsuz tescile dayalı olarak hak iktisap etmek isteyen kimselere karşı hüküm ifade edeceğinin kabul edilmesi ise doğru değildir. Aile konutu şerhi verilmesinin son derece basit işlemler üzerine(YUKARDA TAPU SİCİL TÜZÜĞÜNÜN DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN TÜZÜK), örneğin muhtardan alınacak belgeye dayanılarak verilecek olması da bunları destekler niteliktedir. Ayrıca tasarruf yetkisi sınırlaması görüşü kabul edilmeyecek ve tapu siciline güven ilkesine sınırlama getirilecek olursa, bir konut satın alacak kimseye, satın almak istediği konutun boş durumda olması, kesinlikle içinde malikinin oturduğu konutları satın almaya yönelmemesi ve şayet konut maliki tarafından boşaltılmış ise, taşınmanın diğer eşin rızası ile yapılıp yapılmadığını araştırması tavsiye edilmek zorunda kalınacaktır.

BANKALAR BU KONUNUN İLERDE SORUN YARATACAKLARINI BİLDİKLERİNDEN ÖTÜRÜ EVLİ OLAN ŞAHIŞLARIN İPOTEK KONUSU TAŞINMAZDA EŞİN RIZASINI AÇIKÇA BELİRTMESİNİ İSTEMİŞLERDİR.

Bankaların yaptığı gibi bundan sonra İpotek alırken yada taşınmaz satın alırken satıcının eşini de Tapuya yada notere götürüp işlem tesisinden önce muvafakat almak en sağlıklı yol görünüyor. Çünkü , Yargıtay açıkca tapuda şerh olup olmamasına bakılmaksızın iyiniyetin korunmayacağına dair karar vermiştir.

Medeni K. m. 194/3, açıkça, aile konutunun tapuya şerh verilmesinden bahsetmeseydi, doktrindeki diğer görüşler (“kanundan doğan sınırlama”, “fiil ehliyeti sınırlaması” ve “katılma hakkı”) kesinlikk kazanırdı.

BUNA İSTİNADEN BİRKAÇ ÖRNEK VERECEĞİM:

“Eşlerden A’nın malik olduğu ve tapuda aile konutu şerhi bulunmayan aile konutu, diğer eş B’nin rızası olmadan C’ye satılmış ve C adına tescil edilmiştir. Daha sonra C, bu konutu D’ye satmış ve mülkiyetini devretmiştir.”.

MK. m. 194’deki kısıtlama fiil ehliyeti kısıtlaması olarak kabul edildiğinde, borçlandırıcı işlem, diğer eşin rızası olmadan yapıldığı ve bu yüzden geçersiz hale geldiği için, netice itibariyle de illi olan tasarruf işlemini sebepsiz bırakmakta ve tasarruf işlemi de hükümsüz olmaktadır. C adına yapılan tescil yolsuz tescildir. Böyle bir durumda diğer eş B, tapu kaydının düzeltilmesi davasını açabilecektir. Ancak işlemin devamında konutun iyiniyetli D’ye satılması durumunda, iyiniyetli olan D, yolsuz tescile rağmen, MK. m. 1023 gereği, mülkiyeti kazanacaktır. Aynı sonuç katılma hakkı görüşünün kabul edilmesi durumunda da geçerlidir.

Sınırlamanın kanundan doğan bir sınırlama olduğunun kabul edilmesi durumunda, borçlandırıcı işlem geçerli olarak kabul edilecek, ancak, diğer eşin rızası olmadan yapılan tescil, yine yolsuz tescil olacaktır. Yolsuz tescile dayanılarak konutun iyiniyetli üçüncü kişilere devri halinde, iyiniyetli üçüncü kişi malik olacaktır.

Sınırlamanın bir tasarruf yetkisi sınırlaması olarak kabul edildiğinde ise, diğer eşin rızası olmadan malın üçüncü kimselere devredilmesi durumunda üçüncü kişi mülkiyeti geçerli olarak kazanacaktır. Yani C malik olacaktır. Malik olmayan eş, ancak konutu satın alan kimsenin iyiniyetli olmadığını ileri sürmek ve ispat etmek koşulu ile, işlemi iptal ettirebilecektir. Ancak, tapu kütüğünde aile konutuna ilişkin şerhin bulunması durumunda ise, netice itibariyle, alıcı adına yapılan tescil yolsuz olmakla birlikte, şerh, iyiniyetli üçüncü kişilerin iyiniyetini bertaraf edecektir ve örneğimizde D, malın mülkiyetini kazanamayacaktır.

BU ÖRNEK TAPU SİCİLİNE GÜVEN İLKESİNİ TEMSİL EDER. YOLSUZ TESCİLLE ELDE EDİLMİŞ MALLARDA 3.KİŞİLERİN İYİNİYETİNİN KORUNMASINI.

SONUÇ OLARAK;

Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini istememiş olsa bile, işlem tarafı üçüncü kişi kötüniyetli ise, şerhin yokluğuna rağmen kazanımı korunmayacaktır.


KAYNAKLAR

AHMET M.KILIÇOĞLU (Medeni kanunumuzun getirdiği yenilikler)

ALPER GÜMÜŞ(Türk Medeni kanunumuzun getirdiği yeni şerhler)

BİLGE ÖZTAN(AİLE HUKUKU)

M.KEMAL OĞUZMAN(EŞYA HUKUKU)

TURGUT AKINTÜRK(AİLE HUKUKU)

ŞÜKRAN ŞIPKA(Türk Medeni Kanunu’nda Aile Konutu İle İlgili İşlemlerde Diğer Eşin Rızası)