ARAMALARINIZI BURDAN YAPABİLİRSİNİZ

Google
 

HÜRRİYET SON DAKİKA HABERLERİNE BURDAN ULAŞABİLİRSİNİZ

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Hakim ve savcıların sicillerini İdare mahkemeleri inceleyebilecek

T.C. DANIŞTAY İKİNCİ DAİRE
Esas No : 2004/5761 Karar No : 2006/1400
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): Mehmet Kayhan - Aşağı Öveçler Man., 8. Cad.,
82. Sk., No:7/3 - Dikmen/ANKARA
Karsı Taraf___________ : Danıştay Başkanlığı - ANKARA
İsteğin Özeti____________ : Hakim olan davacının Danıştay Tetkik Hakimi iken 1998 yılı terfisi için doldurulan sicil raporunun iptali istemiyle açtığı davanın "kesin ve yürütülmesi zorunlu" bir işlem niteliği taşımaması sebebiyle idari dava konusu yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin Sivas İdare Mahkemesi'nin 21.6.1999 günlü, E:1998/634, K:1999/434 sayılı kararının bozulmasına dair Danıştay Onikinci Dairesi'nin 28.2.2002 günlü, E:1999/4960, K:2002/710 saytiı kararına uyulmak suretiyle davanın reddi yolunda Sivas İdare Mahkemesi'nce verilen 8.5.2003 günlü, E:2002/1195, K:2003/417 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti__________ : Temyizi istenen kararın yöntem ve yasaya uygun olduğu, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır,
Danıştay Tetkik Hakimi : Vahit Kınalıtaş
Düşüncesi____________ : İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı_______ : Efser Koçakoğlu
Düşüncesi____________ : Davacının 1998 yılı sicilinin iptali istemiyle açılan davayı incelenmeksizin reddeden mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Memur hukukunda olumsuz sicillerin hukuken geçerli objektif bilgi ve belgelere dayanılarak doldurulması gereklidir.
Dosyanın incelenmesinden davacı hakkında düzenlenen olumsuz sicilin dayanak aldığı bilgi ve belgelerin ara kararı ile istenilmiş olmasına rağmen dosyaya sunulmadığı anlaşıldığından, objektif bilgi ve belgeye göre düzenlenmiş olduğu kanıtlanamayan davaya konu sicilde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu durumda belirtilen hususlar gözetilerek karar verilmesi gerekirken mahkemece davanın incelenmeksizin reddi yolunda verilen kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle temyizen incelenen kararın bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
Dava; Hakim olan davacının Danıştay Tetkik Hakimi iken 1998 yılı terfisi için doldurulan sicil raporunun iptali istemiyle açılmıştır.
Sivas İdare Mahkemesi'nin.8.5.2003 günlü, E:2002/1195, K:2003/417 sayılı kararıyla; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 21. maddesinde, "Hakimlik ve savcılık mesleğinde bulunanların derece yükselmelerinin yapılabilmesi için; a) Derecesi içinde iki yıl bulunmuş ve bu derecenin ikinci kademe aylığını fiilen bir yıl almış olmaları, b)Yükselmeye engel mahkeme hükmü veya disiplin cezalarının bulunmaması, c)Ahlaki gidişleri, mesleki bilgi ve anlayışları, gayret ve çalışkanlıkları, gördükleri işlerde birikime sebep olup olmadıkları, çıkardıkları işlerin miktar ve mahiyetleri, göreve bağlılıkları ve devamları, üst merciler ve müfettişlerce haklarında düzenlenen hal kağıtları ve sicil fişleri, Yargıtay ve Danıştay'ca verilen notları, örnek karar ve mütalaaları, mesleki eser ve yazılan göz önünde tutularak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca ilan edilen derece yükselme ilkelerinde aranan koşullan taşımaları gerekir."; 26. maddesinde, "Yargıtay ve Danıştay'da hizmet görenler hakkındaki siciller, ilgisine göre Yargıtay 1. Başkanı, Danıştay Başkanı, daire veya kurul başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Danıştay Başsavcısı tarafından düzenlenir."; 61. maddesinde, "Hakimlik ve savcılık mesleğinde bulunanlara sicil vermeye yetkili olanlar ile bu konuda uygulanacak ilkeler ve sicil fişlerinin şekli bu Kanun hükümlerine göre Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca düzenlenecek yönetmelikte belirlenir." hükümlerinin yeraldığı; 61. madde uyarınca hazırlanan -sicil fişleri hakkındaki- yönetmeliğin 5. maddesinde ise, sicil fişlerinin ilgililerin kademe ilerlemesi, derece yükselmesi ve 1. sınıfa ayrılma incelemeleri sürelerinden bir ay önce Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na sunulmak üzere gizli işareti taşıyan kapalı zarf içinde Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'ne gönderileceğinin belirtildiği; dosyanın incelenmesinden; davacının 1998 yılı terfiisine ilişkin sicil raporu ile dayanağı olabilecek bilgi belgelerin Danıştay'dan ve Adalet Bakanlığı'ndan istendiği; Danıştay'ca gönderilen 1.4.2003 tarihli, 403 sayılı yazıda, konuyla ilgili tüm bilgi-belgelerin Adalet Bakanlığı'na gönderildiğinin ve Başkanlıkta herhangi bir belgenin bulunmadığının bildirildiği; öte yandan, Adalet Bakanlığı'nca gönderilen cevaplarda da istenen bilgi-belgelerin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca gönderilmesine karar verildiğinin belirtildiğinin görüldüğü (Kurul'un 13.5.1999 tarihli, 314 sayılı ve 12.7.2002 tarihli, 392 sayılı kararları); dosyada mevcut belgelerden, dava konusu sicilin olumlu veya olumsuz düzenlendiğinin tespit edilemediği; öte yandan; Anayasa'nın 159. maddesi ile, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca alınan kararların yargı denetimi dışında bırakılmış olması hali, anılan düzenlemenin yine Anayasa'da ifadesini bulan ve Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan "hukuk devleti" ilkesi ile ve tarafı olduğumuz İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı ile bağdaşabilirliği hususunun tartışılması gerekmekle birlikte kurulca gönderilmemesine karar verilen dava konusu sicilin ve dayanağı bilgi-belgelerin temini imkanını ortadan kaldırmakta olduğu; ayrıca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/3-son maddesindeki "verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar verilmeyeceği" şeklindeki hükmün, asli nitelikteki idari işlemin kendisi açısından uygulanabilir olmadığı; yargı yerinin işlemin hukuki niteliğini tahmin ederek karar veremeyeceğinin açık olduğu; dolayısıyla, mevcut hukuk sistemimize göre, idari, davaya konu bir idari işlemin yargısal denetiminin, belgenin kendisi temin edilmeksizin; ve içeriği tespit edilmeksizin yapılması mümkün olmayacağından, Mahkemelerince işin esasının incelenme olanağı da bu aşamada mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 16 ncı maddesinin 5 inci fıkrasının ihlal edildiğini; Öte yandan, bu hususun "Hukuk Devleti" ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine aykırılık teşkil ettiğini öne sürerek, İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 21. maddesinin {c) bendinde, derece yükselmesi yapacak hakimlerin ahlaki gidişleri, mesleki bilgi ve anlayışları, gayret ve çalışkanlıkları, gördükleri işlerde birikime sebep olup olmadıkları, çıkardıkları işlerin miktar ve mahiyetleri, göreve bağlılıkları ve devamları, üst merciler ve müfettişlerce haklarında düzenlenen hal kağıtları ve sicil fişleri, Yargıtay ve Danıştay'ca verilen notları, örnek karar ve mütalaaları, mesleki eser ve yazıları göz önünde tutularak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca ilan edilen derece yükselme ilkelerinde aranan koşulları taşımalarının gerektiği hükme bağlanmış; aynı Kanunun 61 ve 121 inci maddeleri uyarınca Hakimlik ve Savcılık Mesleğinde Bulunanlara Uygulanacak Sicil Fişleri Hakkındaki Yönetmeliğin sicillerin doldurulması şeklini düzenleyen 3 üncü maddesinin (B) bendinin olay tarihinde bulunan hükmünde, sicil amirlerince, derece yükselmelerinde yükselmeye layık görülenler hakkında, "yükselebilir", "tercihan yükselebilir", "mümtazen yükselebilir" ibarelerinin sicil fişlerine açıkça yazılacağı belirtilmiştir.
İdari yargıda, 2802 sayılı Yasanın anılan 21/c maddesinde sayılan, müfettişlerce düzenlenen hal kağıtları, Danıştay'ca verilen notlar gibi hususlar Danıştay Tetkik Hakimleri için söz konusu olmayıp, bunlar bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görevli hakimler için, sicil fişleri yanında göz önünde bulundurulacak hususlardır.
Danıştay tetkik hakimleri için ise, haklarında düzenlenen ve soruşturma geçirip geçirmediği, kendisine verilen ve çıkardığı işlerin miktarı, görevdeki yeteneği, mesleki bilgi ve anlayışı, ahlaki durumları, giyinişi, memurlar, meslektaşları ve üstleri ile geçimi, ilişkileri gibi sorulara verilen cevapları içeren ve üst dereceye layık olup olmadığı, layık ise yükselme şekli (yükselebilir, tercihan yükselebilir, mümtazen yükselebilir) açıkça belirtilmek suretiyle tekemmül ettirilen sicil fişlerinin derece yükselmelerinde esas unsur olduğu muhakkaktır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasında, dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örneklerinin dava dilekçesine ekleneceği hususu esas olmakla birlikte; 16 ncı maddesinin 4001 sayılı Kanunla değişik 5 inci fıkrasında da, davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneğinin idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderileceği kurala bağlanmıştır.
Uyuşmazlık, Hakim olan davacının Danıştay Tetkik Hakimi iken 1998 yılı terfisi için doldurulan sicil raporunun "yükselmeye" layık olup olmadığından kaynaklanmakta olup; her şeyden önce bu husus, adı geçenin terfi edemeyeceği yolundaki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararının yargılanmasının yapıldığı anlamına gelmemekte; öte yandan, yükselmeye layık olmadığı şeklinde düzenlendiği iddia edilen sicilin yapılacak yargılama sonucunda iptali halinde dahi, terfiyi görüşecek Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun adı geçenin terfi edip edemeyeceği konusunda takdir yetkisi de bulunmaktadır.
Bu durumda, yapılacak yargılamanın özünü Danıştay Daire Başkanlığınca düzenlenen sicilin oluşturması ve olayda adı geçenin terfi edemediği yolundaki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararının dava konusu edilmemesi bir yana, yapılacak yargılamada terfi ettirilmeme işleminin de herhangi bir incelemeye tabi kılınmayacağı nedeniyle, dosya içeriğinden Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı'nda olduğu anlaşılan dava konusu sicilin gönderilmemesi gibi bir durum mümkün bulunmamakta olup, doğrudan adı geçen Kurul'a ara kararı yapılarak getirtilme imkanı bulunan dava konusu sicil ile dayanağı bilgi ve belgeler görülmeden işin esası hakkında verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Sivas İdare Mahkemesi'nce verilen 8.5.2003 günlü, E:2002/1195, K:2003/417 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 24.4.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

21 Ağustos 2007 Salı

Tek ders sınavına giren öğrenciden harç alınmaması gerektiğine dair mahkeme kararı

artık tek ders sınavına giren öğrencilerden harç alınmayacak.
ankara 1.idare mahkemesi
esas no:2005/330
karar no:2006/1661

Tüm okul müdür yardımcılığı atamalarının hükümsüz kaldığına dair İsparta İd. Mah. kararı

Kararın son kısmı
Bu durumda Danıştay 2. dairesinin yönetmeliğin atamalayla ilgili maddelerinin yürütmesini durdurması üzerine, bu yönetmelik doğrultusunda İHÖ ... Lisesi müdür yardımcılığına ...'nin atanması işlemi hükümsüz kalmaktadır.
Öte yandan 13.04.2007 tarihli yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması ile bu yönetmelik kapsamında yapılan tüm atamalar hükümsüz kaldığından ve yürütmesi durdurulan yönetmeliğe dayanarak yeni atama yapılamayacağından dolayı, davacının da yeni yönetmelik bağlamında atanmaması işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

İlk defa atananlara harcırah verilmesi gerektiğine dair Sakarya Bölge İdare Mah. kararı

Davanın sonuç cümlesi
Her ne kadar yukarıda belirtilen maddede 4969 sayılı yasa ile değişiklikten önceki halinde "yeniden veya" ibaresi bulunmakta ve bu değişiklikle bu ibare kaldırılmışsa da söz konusu değişiklikten sonra ilk defa atamalara harcırah ödenmeyeceği yolunda bu maddede açık hüküm bulunmadığı, bu durumda kamu hizmetinin görülmesi nedeniyle ikametgahından hareket ettirilen davacıya harcırah verilmemesi işleminin Anayasa'nın eşitlik ilkesine, hak ve nefaset kurallarına uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

9 Ağustos 2007 Perşembe

Yargıtay,eşinin cebinden habersizce para almayı boşanma gerekçesi saydı

Kayseri 1. Aile Mahkemesi'nin verdiği boşanma kararını onayan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, eşinin bilgisi dışında cebinden para alan kadını suçlu buldu. Eşin cebinden habersizce para almayı 'güven sarsıcı durum' olarak kabul eden Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, daha önce eksik inceleme nedeniyle bozduğu davayı karara bağladı.Yargıtay, eşinin cebinden para almasından şikayetçi olan kocanın açtığı ilk boşanma davasını, "Eşin bu durumunun kleptomani (sürekli birşey çalma isteği) olup olmadığı araştırılmadan hüküm kurulması" gerekçesiyle bozmuştu.Kayseri 1. Aile Mahkemesi'nin Adli Tıp raporu eklediği davada, kadının kleptoman olmadığı tesbit edildi. Mahkeme, bu rapor sonrası eşlerin boşanmasına hükmetti. Yargıtay da mahkemenin kararını onadı.Yargıtay'ın bu kararının ardından kleptoman olmayan kadınlar, eşlerinin cebinden habersizce para alırlarsa bu durum boşanma nedeni kabul edilecek.

250 bin öğrenci ortada kaldı

Açıköğretim Lisesi’ne kayıtlı 250 bini “aktif" yaklaşık 850 bin öğrencinin bir yıldır kayıt yenileme, ders seçimi, kitapların dağıtımı ve sınav işlemlerinin hiçbiri gerçekleştirilemiyor.İnternet üzerinden işlemleri yapmak üzere açılan ihaleyi kazanan Probil firmasının, sistemi işlevsel hale getirememesi nedeniyle Açıköğretim Lisesi"nde kaç öğrencinin bulunduğu, mezun olduğu belirlenemiyor; kitaplar dağıtılamıyor, sınavlar erteleniyor.Milli Eğitim Bakanlığı"nın Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü"nde (Eğitek), AKP iktidarıyla birlikte uzman personelin uzaklaştırılması ve görevden el çektirilmesi sonucu ortaya çıkan “hata" ve “skandal"lar bitmek bilmiyor. Daha önce Ortaöğretim Kurumları Sınavı"na (OKS) göre yapılan yerleştirmede “hata"lar yapan, ardından açıköğretim lisesinin soru kitapçığında biyoloji sorularını unutarak ayrı bir “skandala" imza atan Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, şimdi de açıköğretim lisesindeki tüm öğrencileri mağdur etti.DÜZGÜN İŞLEYEN SİSTEM LAĞVEDİLDİEğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü bünyesinde işlemleri yürütülen açıköğretim lisesi öğrencilerinin mağdur edilmesi, il milli eğitim müdürlükleri kapsamındaki il eğitim merkezi müdürlüklerinin lağvedilmesiyle başladı. Açıköğretim lisesi öğrencilerinin tüm işlemlerini sorunsuz şekilde yürüten il eğitim merkezi müdürlüklerinin 2005 yılında kaldırılmasının ardından işlemlerin internet üzerinden gerçekleştirilmesi amacıyla 2005 yılının son aylarında ihaleye çıkıldı.KURULAN SİSTEM İŞLEMİYORÖğrencilerin kayıt, mezuniyet, denklik, ders seçimi ve sınav işlemlerinin yapılmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirilen ihaleyi Probil firması kazandı. 250 bin YTL"ye ihaleyi alan Probil firması, Genel Müdürlükte sorumlu yöneticilere, illerde halk eğitim merkezi müdürlükleri ile öğrencilere verilecek şifrelerle işleyecek bir yazılım geliştireceğini taahhüt etti.Probil firmasının, 2005 yılının son aylarında aldığı ihalenin üzerinden bir yılı aşkın sürenin geçmesine karşın oluşturduğu sistem bir türlü oturmadı, öğrenci işleri gerçekleştirilemedi.250 BİN ÖĞRENCİ MAĞDUR EDİLDİ“Skandallar" ve “hata"lar genel müdürlüğü ismini alan Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü"nün son “hataösı 250 bini “aktif", 200 bini “donuk", 400 bini de “silik" olarak tanımlanan toplam 850 bin öğrenciyi mağdur etti. Kurulu düzeni bozarak yeni bir sistem kurmak isteyen Genel Müdürlüğün, geçen sürede yapamadığı işlemler şöyle:MEZUN OLMASI GEREKENLER OLAMADI“-2006 yılının şubat ayında gerçekleştirilen kayıt yenileme ve yeni kayıtlar sağlıklı yapılamadı.-Haziran ve temmuz aylarında kayıt yenileme işlemleri hiç yapılamadı.-Ağustos ayındaki sınavda öğrencilere yanlış dersler seçtirildi.-Yanlış ders seçimi nedeniyle mezun olabilecek öğrenciler mezun olamadı."SINAV DA ERTELENDİBakanlığın “hataya hala müdahale etmemesi nedeniyle sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Ders seçiminin sağlıklı yapılamamasından kaynaklı öğrencilere kitapları bir türlü yollanamadı. 2007 yılının ocak ayında düzenlenmesi planlanan sınav da çıkmaza girdi. Sorunları çözemeyen Bakanlığın sınavı da mart ayının ilk haftasına erteleme yönünde karar aldığı öğrenildi.

8 Ağustos 2007 Çarşamba

İşte para trafiği

Yasin El Kadı'nın hesaplarını elinde tutan Albaraka Türk'ün, El Kaide'ye 410 bin dolar aktardığı ortaya çıktı. Paralar Muvaffak Vakfı ile Bin Ladin'in sağ kolu Jelaidan'a gitmiş Nedim Şener - İstanbulBirleşmiş Milletler'in "terör finansörleri" listesinde yer alan Yasin El Kadı'nın faaliyetleri hakkındaki MASAK raporunda, özel finans kurumu Albaraka Türk'ün El Kadı'nın başkanı olduğu Muvaffak Vakfı ile El Kaide'nin lideri Usame Bin Ladin'e en yakın üç isimden biri olan Wa'el H. Jelaidan'a para gönderdiği ortaya çıktı. Jelaidan, terör destekçisi kuruluşlar listesinde adı geçen Rabıta Turst'un Genel Sekreteri olarak biliniyor.Hesapları Albaraka Türk'te bulunan El Kadı'nın Merkez Bankası'ndan alınan havale bilgilerine yer verilen rapora göre, Albaraka Türk, 27 Ocak 1994'te Bin Ladin'in en yakın adamlarından Jelaidan adına Pakistan'a 210 bin dolar, 18 Ocak 1995'te de El Kaide'ci Muvaffak Vakfı'nın Almanya'daki hesabına da 200 bin dolar havale gönderdi.O sırada Unakıtan yöneticiydiRaporda, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın da ortağı ve yöneticisi olduğu dönemde Albaraka Türk'ün, mal varlıklarının dondurulması istenen kişi ve kuruluşlara yaptığı havalelerle ilgili olarak şu ifadeler yer aldı:"Usame Bin Ladin'e ve El Kaide terör örgütüne mali kaynak sağladıkları gerekçesiyle Bakanlar Kurulu Kararı'yla bütün para, mal ve haklarına tedbir konulan El Kadı'yla diğer kişilerin hesaplarına para transfer edilmektedir. Yine Albaraka Türk tarafından Wa'el H. Jelaidan isimli kişiye 210 bin USD ve Muwafaq Fundation (Muvaffak Vakfı) isimli vakfa 200 bin USD para transfer edildiği, ayrıca El Kadı'nın Muwafaq Fundation'a, Pakistan, Malezya, Singapur, İsviçre ve Arnavutluk gibi ülkelerdeki bazı kişilerin hesabına para transfer ettiği görülmektedir. Yukarıda adı geçen kişi ve vakfa başka bir ödeme veya havale olup olmadığı Albaraka Türk kayıtları üzerinde yapılacak bir incelemeyle tespit edilmesi (...) transfer işlemlerinin mahiyetinin ilgili DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturulmasının uygun olacağı düşünülmektedir." Albaraka açıklamadıEl Kadı'nın Albaraka Türk'teki 011201-143100 numaralı dolar hesabına 13 Ekim 1997'de de 1 milyon dolar yatırdığı, bu paranın bir gün sonra Albaraka Türk A.Ş-Dış İşlemler Müdürlüğü havalesi olarak işlem gördüğü ve hesaptan çekildiği belirtilen rapordaki diğer çarpıcı ifadeler de şöyle:"Raporun Caravan Dış Ticaret'in (El Kadı'nın şirketi) tespit edilebilen hesaplarına ilişkin bilgiler bölümünde belirtildiği üzere, bazı hesaplarda Albaraka Türk'ün Dış İşlem Müdürlüğü'nce yapılan para yatırma, çekme işlemleri bulunmaktadır. Albaraka Türk yetkilileri bu işlemlerin içeriğini açıklamaktan imtina etmişlerdir. Dış İşlemler Müdürlüğü'nce, Caravan'ın hesaplarının kendi şahsi hesabı gibi kullanılması yasaya uygun değildir. Havalelerin kimin adına ve niçin yapıldığının tespit edilmesi gerekmektedir."Jelaidan'ın da Türkiye'de şirketi vardıAlbaraka Türk'ün 200 bin dolar para gönderdiği belirtilen Wa'el H. Jelaidan'ın, İstanbul Mecidiyeköy'deki Maram Seyahat'in yüzde 50 ortağı olduğu ve şirketin 2002'de tasfiye edildiği de belirtilen raporda, Jelaidan hakkında şu bilgiler yer aldı:"ABD Dışişleri Bakanlığı'nca yapılan 6 Eylül 2002 tarihli açıklamada, Suudi vatandaşı Jelaidan'ın 1980'lerde Afganistan'da Usame Bin Ladin ile birlikte savaştığı, El Kaide'ye lojistik ve mali destek sağlamak için çeşitli NGO'ların başı olarak görev yaptığı; Jelaidan'ın Usame Bin Ladin'in birkaç üst düzey yöneticisinden birisi olduğu, 13224 sayılı 'Executive Order'de teröre destek veren kişi olarak ABD tarafından arandığı belirtilmiştir. Jelaidan aynı zamanda teröre destek veren örgütlerin çatışı olarak nitelenen Rabıta Trust örgütünün genel sekreteridir. Eski Pakistan Devlet Başkanı Ziya Ülhak ve onun İçişleri Bakanı Navaz Şerif ile ilişkide bulunduğu, Pakistan ve Afganistan'da faaliyet gösteren ve Arapları temsil eden Abdullah Azam ve Usame Bin Ladin'in yanında diğer önemli üçüncü kişi olduğu ve silah dağıtımı ve naklinde uzman kişi olarak bulunduğu nitelendirilmektedir." Zapsu: Soruşturma hakkında bilgim yokBaşbakan Erdoğan'ın Danışmanı Cüneyd Zapsu, "Basın kuruluşlarında yer alan konuyla ilgili şahsımı ilgilendiren herhangi bir savcılık soruşturması hakkında bilgim yoktur" dedi. Zapsu, yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti: "Dün (önceki gün) ve bugün (dün) basın kuruluşlarında yer alan konuyla ilgili şahsımı ilgilendiren herhangi bir savcılık soruşturması hakkında bilgim yoktur. Böyle bir şeyin olduğunu da zannetmiyorum. Konuyla alakalı olan BİM şirketindeki ortaklığım ve yöneticiliğim uzun süre önce sona ermiştir. Bu şirketin kuruluşundan kısa süre öncesine kadar ağabeyim murahhas azalığını yürütmüştür. Ancak o da şirketteki tüm vazifelerinden geçtiğimiz nisan ayında ayrılmış ve bu şekilde ailemin de şirket ve ortaklarıyla hiçbir alakası kalmamıştır."Önceki gün, "Yasin El Kadı ile Zapsu arasındaki para trafiğine ilişkin bir raporun sümen altı edildiği iddiaları sorulan Maliye Bakanı Unakıtan ise, "Sümen altı yok. Raporlar hazırlandı. Cumhuriyet Savcılığı'na intikal ettirildi" demişti.El Kadı ile Zapsu BİM'de ortaktıMerkez Bankası'ndan temin edilen ve Yasin El Kadı'nın hesaplarına yapılan havalelere yer verilen MASAK raporunda, BİM Birleşik Mağazalar AŞ tarafından gönderilen bir havale de bulunuyor. BİM, 1995'te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapzu, kardeşi Aziz Zapsu, Mehmet Fatih Saraç, Korkut Özal, İbrahim Halit Çizmeci, Mustafa Latif Topbaş ve Yasin El Kadı ortaklığı ile kurulmuştu. İstanbul Ticaret Odası sicil kayıtlarında, ortakların toplu fotoğrafıyla birlikte şirketin hissedarlık bilgileri de yer alıyor. MASAK raporundaki bilgilere göre, BİM tarafından 7 Temmuz 1999'da El Kadı adına İsviçre'deki bir hesaba 50 bin dolar havale edildi. BİM ortağı El Kadı'ya Cüneyd Zapsu'nun 60 bin dolar, annesi Gaye Zapsu'nun da 250 bin dolar gönderdiğini gösteren rapor bilgilerine ilişkin haber, Milliyet'in dünkü sayısında yer almıştı.

PKK'nın Maddi Kaynakları Bölüm 4 : Avrupa Suç Ağı

PKK terör örgütü olmasının yanı sıra mafya özelliği de bulunan bir örgüttür. Uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, çocuk kaçırma , haraç, gasp gibi işlerden elde ettiği gelirler vardır. PKK Avrupa çapındaki uyuşturucu pazarında ilk sırada yer almaktadır. Uyuşturucudan elde ettikleri yıllık gelir 300 milyon doları bulmaktadır. Örgütün uyuşturucu dağıtımını İngiltere, Romanya , Hollanda ve Bulgaristan üzerinden yaptığı bilinmektedir. Bütün Orta Asya ve Ortadoğu uyuşturucu ağı PKK'nın altındadır. Elde ettikleri kara parayı Roj TV aracılığıyla aklamaktadırlar. Bu bilgiler EUROPOL raporunda ve çok sayıda ek kaynakta geçmektedir. Öncelikle bunun araştırmanın son bölümü olduğunu belirtmek isterim. Cevapsız kalan bazı soruların, cevabını bulmak için yaptığım araştırmayı bu bölümle sonlandırıyorum. Peki nedir bu sorular ? Öncelikle PKK'nın maddi kaynakları nelerdir? 4 bölümde açıkladığım üzere ; İltica Etmiş Kürtler , Türkiye'ye Komşu Devletler, Yahudi Bloğu ve Avrupa Suç Ağı. Yalnızca uyuşturucudan elde ettikleri gelir 300 milyon $. Neden Kürdistan Devleti kurulması için çalışırlar? Bir devlet kurmak yaptıkları yasadışı işler için en iyi meşrulaştırma yoludur. Özgürlük mücadelesi adı altında kara para aklama işlemi yürütmektedirler. PKK'yı yok etmek Türkiye için zor mudur? Bu soruya tamamen kişisel cevap vermek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde PKK militanlarını yok etmek TSK için bir gecelik operasyona bakar. Ama bu zaman kaybından başka bir şey olmayacaktır. Çünkü PKK yalnızca devlete baş kaldırmış bir örgüt değil uluslar arası bir suç örgütüdür. Görünenin ötesinde dünya dengelerini sarsabilecek bir para ağı yatmaktadır.

27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi bir darbe niteliği mi taşır, yoksa bir devrim midir?

Bu konuda çeşitli görüşler var. Darbe diyenler ; bunun demokrasiye müdahale olduğunu ve bu yüzden bir darbe niteliği taşıdıdğın düşünenler. Askerin halkın iradesine karşı gelmesi hiçbir şekilde devrim olamaz diyenler bu kanıda. Devrim diyenler ise ; bunun tamamen bir reform hareketi olduğu ve yeni anayasanın getirdği özgürlükler açısından devrim niteliği taşıdığını iddia ederler. Ayrıca askerlerin yönetime dahil olmayıp seçim ve referandum yapılması da devrim niteliği taşıdığını kanıtladığı düşünülüyor.

PKK'nın Maddi Kaynakları Bölüm 3 : Yahudi Bloğu Ülkeler

Yahudi Bloğu ülkeler başlığı altında inceleyeceğim ülkeler : Amerika, İsrail, Ermenistan. Bu 3 ülkeden Ermenistan genel olarak Yahudi değildir. Ancak birlikte çalışmaları açısından aynı başlık altında yazmak doğrudur sanıyorum. Yahudi bloğu ülkeler derken bunun dini bir çaba olduğu anlamı çıkabilir. Her ne kadar olmadığını söylemek yanlış olsa da dini duyguların ötesinde daha büyük çıkar ilişkileri vardır. ABD ve dolayısıyla İsrail neden PKK'ya yardım eder? Amerika bir süper güçtür. Hatta kimilerine göre tek süper güçtür. Bu yüzden bu gücü koruyabilmek, bu güçten yararlanabilmek için dünyayı kontrolü altında tutması gerekir. Bunun için gerekli finansmanı sağlayacağı başlıca alanlar arasında petrol ve silah üretimi bulunur. Petrolün dünyada en sıklıkla bulunduğu nokta Ortadoğu'dur. Bunun için bölge stratejik öneme sahiptir. Eğer ki Amerika'ya bir bölgede savaşa girmişse birincisi orada petrol vb. gibi bir kaynak vardır ikincisi orada yoğun bir silah satışı vardır. Düşmanını silah satmak gibi ince diplomasinin döndüğü bir noktada güvenliği sağlamak elbette ki önemlidir. Ortadoğu'da güvenliği sağlamak için Türkiye kontrol altında tutulmalıdır. Güçlenmesi önlenmelidir. Bunun yolu da PKK'dan geçer. PKK çift misyonlu yapıya büründürülmüştür. İlk misyonu Kürt kimliğini benimsetmek ikincisi ise bölgede Kürt devletinin kurulabileceği ortamı sağlamak. Eğer ki o bölgede bir Kürt devleti kurulursa Türkiye'ye duyulan ihtiyaç azalacaktır. Kısacası PKK bölgede ABD'nin jandarmasıdır. İsrail ise bütün Ortadoğu'da emelleri olan bir devlettir. Yukarıda açıkladığım hususlar ve ABD içerisindeki aktif Yahudi lobisi sayesinde Amerika ve İsrail aynı doğrultuda incelenebilir. Bunun kanıta ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum ancak ufak bir örnek vereyim : "PKK militanları, Kuzey Irak'ta Amerikan askerlerinin kullandığı silahları kullanıyor." Ermenistan nerede devreye girer? Çok değil 100 yıl öncesine gidersek 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Ermenistan-Kürdistan ismiyle , Amerikan mandası altında bir devlet kurulmaya çalışılmıştır. Ermenistan'ın Doğu Anadolu bölgesinde emelleri vardır. Bu emelleri gerçekleştirmek için önce ABD ve dolayısıyla PKK çaba göstermektedir. Bu aşamada söylenebilecek çok bir şey yok sanırım. Görüldüğü gibi tamamen çıkar üzerine kurulmuş bağlantılar ağı. Ne zaman yüksek hassasiyete sahip konular gündeme gelir, işte tam o zaman ya Ermeni Soykırımı iddiaları ortaya atılır ya da PKK bir eylem gerçekleştirir.

PKK"nın Maddi Kaynakları Bölüm 2 : Türkiye'ye Komşu Ülkeler

Bazı komşu ülkelerimiz PKK'ya yardım etmektedir. Bunu bazı olarak sınırlamamanın sebebi bu yazıda yalnızca 3'ünden bahsedecek olmamdır. Bu üç ülke : İran, Suriye ve Yunanistan. Öncelikle neden diğer komşularımız değilde bu üçü sorusunun cevabını vermek istiyorum ; bilindiği üzere Bulgaristan ve Ermenistan'da PKK'ya destek veren ülkeler arasındadır. Ancak bu iki ülkeyi farklı başlıklar altında inceleyeceğim. İran, Suriye ve Yunanistan'ı aynı başlık altında toplamamın nedeni ise ufak farklılıklar dışında aynı amaç için PKK'ya yardım etmeleridir. Bu amaç ise bölgede güçlü bir Türkiye'nin kendilerine vereceği muhtemel bir zarardır. Bu devletler Türkiye'yle sınıra sahip olduklarından Türkiye'nin gelişmesi güçlenmesi ve bunun üzerine genişlemesi durumunda ilk zararın kendilerine geleceğini tahmin etmektedir. Peki PKK'ya yardım bunun gerçekleşmesini nasıl önler? Doğaldır ki bir ülkede asli olan iç güvenliği sağlamaktır. İç güvenlik ve iç huzur ortamı sağlanmadan ülkenin diğer devletler bazında gelişim göstermesini beklemek yanlış olur. Bu iç sorunlardan kastımız ufak tefek sorunlar değildir elbette. Bu ülkelerin PKK'ya yardım yaptığının kanıtı ise şu bilgilerdir : Çoğumuzun anımsayacağı bazı sözcüklerle açıklamaya çalışacağım ; "İran'da PKK kampı(Kandil Dağı)", "PKK lideri Öcalan'ın Suriye bulunduğu öğrenildi.", "Yunanistan'da PKK ofisi". Direkt veya dolaylı bu ülkeler PKK'ya düzenli veya zaman zaman olmak üzere yardım yapmaktadır. Bu yardımı yalnızca para yardımı olarak değerlendirmemize de gerek yok. Terör örgütünün eylemlerine ses çıkarmamak da onlar için bir nevi yardımdır.

PKK'nın Maddi Kaynakları Bölüm 1 : İltica Etmiş Kürtler

Bazı Kürt kökenli Türk yurttaşlarımız bazı Avrupa ülkelerine çalışma ve para kazanma amaçlı göç ediyorlar. Ancak bu ülkeler tarafından kabul edilmek kolay değil. Çünkü sert vize kuralları var. Bu prosedürü aşmak için kendilerinin Kürt kökenli olduklarını ve Türkiye'de kendilerine zulüm edildiğini belirtiyorlar. Sığınma, iltica talebinde bulunuyorlar. Sığınmacı olarak kabul edildikleri ülkelerde geçimlerini çok rahat sağlayabiliyorlar ve buralarda uzun yıllar kalabiyorlar. Peki PKK nerede devreye giriyor? PKK militanları bu kişilerin kendi eylemlerini kullanarak, bu Avrupa ülkelerinde rahat geçinebildikleri kanısında. Çünkü onlar bölgede terörü yaratıyor ve bu kişilerin zülum iddiası için bir bakıma kanıt yaratmış oluyor. Yani PKK sebep yaratıyor ve bu sebep rant haline geliyor. Bu noktada sonra PKK iki şekilde maddi kaynak sağlıyor. Birincisi ; bu şekilde geçinen kişilerden haraç isteniyor. Bu kişiler tespit ediliyor ve yaşamlarında pay sahibi olduklarını iddia ederek para yardımı alınıyor. İkincisi ; gönüllüler. Bu kişilerse PKK'ya herhangi bir zorlama olmadan yardım edenler. Bu yardımı şu mantıkla yapıyorlar ; "olaylar artsın ki mağdur görünümümüz kalıcılığını korusun!" PKK ise bu şekilde de elde ettiği yardımla hem kaynak buluyor hem de destekleniyor. Umarım yeterince açıklayıcı olabilmişimdir. Devamı gelecek. İyi günler dilerim

Ortadoğu Üzerine Bir Öngörü

Yalnızca bir tahmindir. Herhangi bir araştırmanın sonucu değildir. Nasrallahlı Hizbullah darbe yapar. Lübnan ordusu ile Hizbullah orduları birleşir. Hariri (oğul) başbakan olur siyasi ve askeri olarak halk destekli bir yönetim oluşturulmuş olur. Hizbullah dini yönüyle İran'dan siyasi yönüyle Rusya'dan yardım alır. Böylece taraflar şekillenir : *ABD, İsrail *Rusya, İran, Hizbullah Tabii ki bu taraflar lider konumundakiler. Bir de bunların destekçileri diğer bir deyişle kuklaları var. Onları da bu iş içine katarsak bunun bir özeti vardır : Dünya Savaşı. Armagedon . Peki Türkiye'nin böyle bir durumda rolü ne olur? Erdoğan cumhurbaşkanı olur, AKP iktidarı devam eder, TSK biraz daha kontrol altına alınır. El altından ABD destekçisi olunur. ABD üs sayısını artırır. Daha sonra savaş bilinen Armagedon haline dönüşür. Türkiye bu durumda mecburen savaşın içindedir. Ama görüldüğü gibi zaten kaybetmişizdir. Bunun zamanı nedir? İsrail bir devlet olarak Ortadoğu'da anılmaya başladığı tarih bunun da başlangıç tarihidir. 11 eylül ile fitil ateşlenmiştir. Irak ilk kaledir. Lübnan ise savaşın yönünü belirleyen hareket. Olacaklar ile ilgili çalakalem yazılmış bir öngörüdür. Ciddiyeti bu oranda ölçülmelidir.

ATATÜRK İLE ARKADAŞLARI HAKKINDA PADİŞAHÇA VERİLEN İDAM FERMANI

Dosya Tasnifi Harbiye-Divan- Harp
DOSYA No : 70
Harbiye Nezareti Adliye-i Askeriye Dairesi Şubesi Nüsha : 705
PADİŞAH BUYRUĞU Mehmet Vahidüddin "Kuva-yı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci fırka kumandan miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu kumandan Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vashington (Washington) elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, Mülkiye Ceza Yasası'nın kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla yasa hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre yönetilmesine ilişkin İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere onaylanmıştır. Bu Padişah Buyruğu'nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir. 24 Mayıs 1336 (1920) Sadrazam ve Harbiye Nazır Vekili DAMAT FERİT